BULGULAR


I. KLİNİK BULGULAR

Tablo III'ü büyük görmek için üzerine tıklayınız

56 Behçet hastasına ait klinik bulgular Tablo III'de verilmiştir. Olguların 21'i kadın, 35'i erkekti. Hastaların bize başvurdukları sıradaki yaşları ortalama 31.3 ± 10 (S.D.) iken, anamnezlerinden saptadığımız hastalığın ilk lezyonunun ortaya çıktığı yaş ortalaması 25.7 ± 9.6 (S.D.) olarak bulunmuştur.

Tablo IV'ü büyük görmek için üzerine tıklayınız

Yine hastalardan alınan anamnezden saptanan ilk lezyonlar ise Tablo IV'de görülmektedir.

Aftöz ülserler 48 olgu ile (% 85) başta gelmekte; bunu 22 olgu ile genital ülserler (% 39), 19 olgu ile papülopüstüler lezyonlar (% 34) ve 14 olgu ile nodüler lezyonlar (% 25) izlemektedir. Göz başlangıcı 6 (% 11), eklem başlangıcı 5 olguda (%9) görülmüştür. Başlangıç lezyonlarını cinslere göre incelediğimizde; 21 kadın olgunun 17 'sinde (% 81), 35 erkek olgunun 31'inde (% 89) aftöz ülserlerin ilk lezyon olduğunu görüyoruz. Aradaki fark anlamsız bulunmuştur (c2: 0.622, sd: 1, p > 0.30). Genital ülser 8 kadın (% 38), 14 erkek olguda (% 40) başlangıç lezyonu olmuştur (c2: 0.020, sd; 1, p> 0.80). Nodüler lezyonlar 10 erkek (% 29), 4 kadında (% 19) başlangıç lezyonudur. Bunların arasındaki fark da anlamsızdır (c2: 0.635, sd: 1, p>0.50). Papülopüstüler lezyonlar 3 kadın (% 14), 16 erkek (% 46) olguda başlangıç lezyonu olmuştur. Buradaki fark ise anlamlı bulunmuştur (c2: 5.783, sd; 1, p<0.02). Göz ve eklem tutulmaları kadınlarda başlangıç lezyonu hiç olmamıştır.

Tablo V'i büyük görmek için üzerine tıklayınız

Olguların klinik bulgularının cinslere göre dağılımı Tablo V'de verilmiştir. Burada görüldüğü gibi, olguların tümünde af töz ülser bulunurken, genital ülser 52 olguda (% 93) saptandı. Yalnızca iki olguda bulunmayan (% 4) deri lezyonları, 39 olguda (% 70) nodüler tipte, 45 olguda da (% 80) papülopüstüler tipte idi. Kadınlarda nodüler lezyonlar 17 olguda (% 81) gözlenirken, aynı tür lezyonlar erkeklerde 22 olguda (% 63) rastlandı. Nodüler lezyonlar cinslere göre karşılaştırıldığında aradaki fark anlamsız bulundu (c2: 2.032, sd: 1, p > 0.10). Papülopüstüler lezyonlar ise 14 kadın olguda (%67) bulunurken, aynı tür lezyon 31 erkek olguda (% 89) gözlendi. Buradaki fark da anlamsız idi (c2: 3.990, sd: 1, 0.10 > p > 0.05).

Göz lezyonuna 4 kadın hastada (% 19), 16 erkek hastada (% 46) rastlandı. Aradaki fark anlamsız idi (c2: 4.065, sd: 1, 0.10 > p > 0.05). Artrit şeklindeki eklem tutulması 3 kadın (% 14), 15 erkek (% 43) olguda gözlendi. Buradaki farklılık anlamlı bulundu (c2: 4.912, sd: 1, p < 0.05). Tromboflebit 1 kadın (%5), 8 erkek (% 23) olguda vardı. Paterji, yalnızca bir erkek olguda (Olgu 43) negatif bulundu. Ancak, paterjisi negatif olan bu olguda 72nci saatte paterjinin hafif pozitif hale döndüğü gözlendi.

II. HİSTOPATOLOJİ

1-a. Aftöz Ülserlerin Histopatolojisi

Tablo VI'yı büyük görmek için üzerine tıklayınız

Behçetli hastaların aftöz ülserlerinin histopatolojik bulguları Tablo VI'da verilmiştir. İncelenen 7 aftöz ülserin 3'ünde ülser üzerinde fibrin bulunuyordu. Damarların çevresindeki iltihapta orta derecede bulunan polimorf nüveli lökositlerin yanında, hafif derecede lenfohistiyositer elemanlara rastlandı. Stromadaki iltihap ise daha yoğundu ve hücreler arasındaki oran, damarlar çevresinde olduğu gibiydi (Şekil 4).

Şekil 4'ü büyük görmek için üzerine tıklayınız

Şekil 4. Aftöz ülser: ülser tavanı, fibrin ve polimorf nüveli lökositlerden zengin iltihabi infiltrasyon görülmektedir (Olgu 13, HE, x 1200).

Olguların tümünde kapiller proliferasyonu ve 6 olguda damar trombüslerine rastlanırken, 5 olguda endotel proliferasyonu bulunduğu görüldü. Olguların üçünde damar duvarı nekrozu, tümünde hafif derecede polimorf nüveli lökositlerden oluşan damar duvarı iltihabı vardı. 5 olguda gözlenen eksositozda da polimorf nüveli lökositler hakimdi. Nekroz 3, damar lümeninde daralma 5, damar lümeninde genişleme 3 olguda görüldü. Lökositoklazi 4 olguda hafif, 2 olguda orta derecedeydi. Altı olguda da damar dışında eritrosite rastlandı.

    1-b. Aftöz Ülserler ve Kontrollerde Mast Hücresi Sayıları

Tablo VII'yi büyük görmek için üzerine tıklayınız
Şekil 4'ü büyük görmek için üzerine tıklayınız

Şekil 4a. Behçet hastaları ve kontrollarında mast hücresi sayıları ve % 95 güvenilirlik sınırları

Behçet hastalarında aftöz ülserler ve bunların kontrollerinde mast hücresi sayıları Tablo VII'de verilmiştir. Burada görüldüğü gibi, incelenen 9 normal ağız mukozasında mast hücresi sayısı ortalama 16 ± 6 (S.D.) olarak bulunmuştur. Lezyonsuz ağız mukozası ise dört Behçet hastasında incelenmiş ve bu grupta mast hücresi sayısı ortalama 26 ± 8.5 (S.D.) şeklinde saptanmıştır. Behçet hastalarının aftöz ülserlerindeki mast hücresi ortalaması ise, 29 ± 9 (S.D.) olarak bulunmuştur (Şekil 4a).

Bu üç grubun varyans analizi ile yapılan karşılaştırmasında farklılıkları anlamlı bulunmuştur (F: 5.73, p <0.025).

Bu anlamlılık normal mukoza ile aftöz ülserler arasında (t: 3.31, p<0.01) ve normal mukoza ile Behçet'lilerin lezyonsuz mukozası arasında (t: 2.36, p<0.05) olup; aftöz ülserler ile Behçet'li lezyonsuz ağız mukozası arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (t: 0.4, p>0.50).

2-a. Genital Ülserlerin Histopatolojisi

Tablo VIII'i büyük görmek için üzerine tıklayınız
Şekil 5'i büyük görmek için üzerine tıklayınız

Şekil 5. Genital ülser: ülser tavanı, fibrin, polimorf nüveli lökositlerden zengin iltihabi infiltrasyon ile, fibroblast ve kapiller proliferasyonu görülmektedir (Olgu 15, HE, X 1200).

Dört Behçet hastasının genital ülserlerine ait histopatolojik bulgular, Tablo VIII'de verilmiştir, 3 olguda ülser üzerinde fibrine rastlanırken, epidermisi incelenebilen 3 olgunun tümünde de, hafif derecede ve polimorf nüveli lökositlerden oluşan bir eksositoz gözlendi. Damarların çevresindeki iltihabı, orta derecede polimorf nüveli lökositler, hafif derecede de lenfohistiyositer elemanlar oluşturuyordu (Şekil 5). Tüm olgularda kapiller proliferasyonu, damar trombüsleri, endotel proliferasyonu, damar duvarı nekrozu, damar lümeninde daralma ve hafif derecede lökositoklazi vardı. Damar duvarlarında hafif derecede polimorf nüveli lökositlerden oluşan bir iltihap göze çarpıyordu. Adneksler çevresinde de özellikle polimorf nüveli lökositler ve lenfositlerin oluşturduğu hafif bir iltihabi infiltrasyon gözlendi. 2 olguda nekroza rastlanırken, pannikulus bulunan iki kesitte de yine polimorf nüveli lökositlerin ağır bastığı hafif bir pannikülit bulunuyordu. 3 olguda damar dışında eritrosite rastlandı.

    2-b. Genital Ülser ve Kontrollerde Mast Hücresi Sayıları

Tablo IX'u büyük görmek için üzerine tıklayınız
Şekil 5a'yı büyük görmek için üzerine tıklayınız

Şekil 5a. Behçet hastaları ve kontrollerinde mast hücresi sayıları ve % 95 güvenilirlik sınırları

Tablo IX'da görüldüğü gibi, incelenen 8 normal skrotumda mast hücresi sayısı ortalama 15 ± 5 (S.D.) olarak bulunmuştur. Behçet hastalarının lezyonsuz skrotum/ vulvasında ortalama 16 ± 3 (S.D.); genital ülserlerde ise ortalama 35 ± 8.5 (S.D.) mast hücresi saptanmıştır. Bu üç grup, varyans analizi ile karşılaştırıldığında, farklılıkları anlamlı bulunmuştur (F: 16.85, p < 0.001). Bu anlamlılık, genital ülser ile Behçet'li normal genitali (t: 4.19, p <0.01) ve genital ülser ile normal skrotum arasında (t: 5.05, p <0.001) olup; Behçet'li normal genitali ile normal skrotum arasında anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (t: 0.47, p > 0.50).

3-a. Zamanlı Paterjilerin Histopatolojik İncelenmesi

O Saat

Tablo X'u büyük görmek için üzerine tıklayınız

On Behçet'li hastanın lezyonsuz önkol derisi, "sıfır saat" olarak kabul edilmiştir. Bu grupta incelenen olguların 6'sında, papiller dermiste hafif bir ödem ve dört olguda da ekstravasküler hafif bir eritrosit infiltrasyonu dışında herhangi bir bulguya rastlanmamıştır. Kesitlerde bazen rastlanan hücreler ise, önemsenmeyecek kadar seyrek olduğundan, pratik olarak yok kabul edilmişlerdir (Tablo X).

6 Saat

Tablo XI'i büyük görmek için üzerine tıklayınız
Şekil 6'yı büyük görmek için üzerine tıklayınız

Şekil 6. 6 saatlik paterjide perivasküler alanda polimorf nüveli lökositlerden zengin hücre infiltrasyonu görülmektedir (Olgu 12, HE, x 940).

Ayrıntılı bulguları Tablo XI'de verilen bu grupta incelenen 6 olgudan birinde hafif bir püstül ve bu püstülün çevresindeki epidermiste hafif derecede, polimorf nüveli lökositlerden oluşan bir eksositoz gözlendi. Papiller ve retiküler dermislerin ödemli olduğu bu gruptan iki olguda ise, hafif derecede ekstravasküler eritrosit infiltrasyonuna rastlandı. Perivasküler alanda, çoğunluğunu polimorf nüveli lökositlerin oluşturduğu, ancak lenfohistiyositer seriye ait elemanları da içeren hücre gruplanması görüldü (Şekil 6).

Hafif lökositoklazi bulunan iki olguda damar lümenleri de daralmıştı. Bu iki olguda endotel proliferasyonu ve nekroz da bulunuyordu. Bir olguda az miktarda fibrine; bir olguda da polimorf nüveli lökositlerle infiltre orta derecede pannikülite rastlandı.

12 Saat

Şekil 7'yi büyük görmek için üzerine tıklayınız

Şekil 7. 12 saatlik paterjide püstüler reaksiyon ve fibrin görülüyor (Olgu 20, HE, x 1890).

Tablo XII'yi büyük görmek için üzerine tıklayınız

Bu grupta 6 olgu incelendi. Altı olgunun 4'ünde orta derecede püstül (Şekil 7) ve bu püstülün çevresindeki epidermisde bu dört olgunun tümünde de, polimorf nüveli lökositlerden oluşan hafif bir eksositoz gözlendi. Papiller ve retiküler dermisin 6 saatlik kesitlere oranla biraz daha fazla ödemli olduğu bu saatte, olguların tümünde damar dışında eritrosit infiltrasyonuna rastlandı. Damar çevrelerinde orta derecede polimorf nüveli lökosit, hafif derecede de lenfohistiyositer elemanlar bulunuyordu. Adneksler çevresinde ise hafif polimorf nüveli lökosit ve lenfosit infiltrasyonuna rastlanırken, histiyosit gözlenmedi. 5 olguda hafif derecede lökositoklazi vardı. Damar lümenlerinde daralmaya 5 olguda rastlandı. Olguların tümünde endotel proliferasyonu bulunurken; 4 olguda hem nekroz, hem de fibrin gözlendi. Kesitlerin hiçbirinde pannikulus bulunmadığı için, bu grupta pannikülit durumu hakkında bir bilgi elde edilemedi (Tablo XII).

24 Saat

Tablo XIII'ü büyük görmek için üzerine tıklayınız
Şekil 8'i büyük görmek için üzerine tıklayınız

Şekil 8. 24 saatlik paterjide çok şiddetli püstüler reaksiyon görülmektedir (Olgu 40, HE x 940).

Tablo XIII'de görüldüğü gibi bu grupta şiddetli püstüler reaksiyon vardı (Şekil 8). Bulunduğu zaman eksositoz, yalnızca polimorf nüveli lökositlerden oluşuyordu. Papiller ve retiküler dermiste orta derecede ödeme rastlandı. Ekstravasküler eritrosit infiltrasyonu ise hafifti. Adneksler çevresindeki hafif hücre infiltrasyonunda polimorf nüveli lökositler ve lenfositler önde gelirken, az miktarda da histiyosit bulunuyordu. Perivasküler alanlarda ise, orta derecede polimorf nüveli lökositler, hafif derecede lenfohistiyositer seri elemanları göze çarpıyordu. Lökositoklazi yine hafifti, ancak daha çok olguda rastlandı. Damar lümenlerinde hafif derecede daralma ve endotel proliferasyonu vardı. İki olguda hafif nekroza rastlandı. Şiddetli püstüler reaksiyon gösteren olgularda fibrin de bulunuyordu. İki olguda da hafif derecede pannikülit vardı.

48 Saat

Şekil 9'u büyük görmek için üzerine tıklayınız

Şekil 9. 48 saatlik paterjide şiddetli püstüler reaksiyon görülüyor (Olgu 46, HE, X 940).

Tablo XIV'ü büyük görmek için üzerine tıklayınız

Orta derecede püstül bulunan bu grupta (Şekil 9), çevredeki sağlam epidermiste hafif ve başlıca polimorf nüveli lökositlerden oluşan eksositoz gözlendi (Tablo XIV). Papiller ve retiküler dermiste hafif bir ödem ve ekstravasküler eritrosit infiltrasyonu vardı. Adneksler çevresinde başlıca polimorf nüveli lökositlerden, daha az lenfositlerden ve çok az da histiyositlerden oluşan bir infiltrasyona rastlandı. Perivasküler alanlardaki iltihabi infiltrasyon ise, orta derecede polimorf nüveli lökositlerden, hafif derecede lenfohistiyositer elemanlardan oluşuyordu. Lökositoklazi hafifti.

Şekil 10'u büyük görmek için üzerine tıklayınız

Şekil 10. 48 saatlik paterjide pannikülit: Erişkin tipte yağ dokusu içinde polimorf nüveli lökositlerden zengin iltihabi infiltrasyon görülmektedir (Olgu 49, HE, x 3000).

Hafif derecede damar lümeni daralması, tüm olgularda bulunuyordu. Çoğu olguda hafif bir endotel proliferasyonu gözlendi. Beş olguda nekroz, yedi olguda fibrin vardı. Pannikulusa rastlanan 8 olgunun kesitlerinin tümünde de pannikülit vardı ve bunlardaki hücre dağılımında polimorf nüveli lökositlerin ağır bastığı, daha az lenfosit ve seyrek histiyositer eleman bulunduğu gözlendi (Şekil 10).

3 Gün

Şekil 11'i büyük görmek için üzerine tıklayınız

Şekil 11. 3 günlük paterjide şiddetli püstüler reaksiyon görülmektedir (Olgu 19, HE, x 940).

Tablo XV'i büyük görmek için üzerine tıklayınız

Bu grupta incelenen 5 olgunun ikisinde şiddetli püstül bulunuyordu (Şekil 11). İki olguda hafif, bir olguda da orta derecede polimorf nüveli lökositlerin oluşturduğu eksositoza rastlandı. Beş olgunun dördünde papiller ve retiküler dermiş, hafif derecede ödemliydi. Ekstravasküler eritrosit infiltrasyonu da 5 olgunun dördünde gözlendi. Perivasküler alanlarda ve adneksler çevresindeki iltihabın derecesi hafifti ve üç grup hücre de, yaklaşık olarak eşit miktarlarda bulunuyordu. Olgulardan yalnızca birinde hafif derecede lökositoklazi, iki olguda endotel proliferasyonu vardı. Üç olguda damar lümenlerinde hafif bir daralma bulunurken, 4 olguda da damar lümeni genişlemeleri yine hafif derecedeydi. 2 olguda nekroz, 1 olguda da fibrin bulunuyordu. Pannikulusa rastlanan dört olgunun üçünde, hafif pannikülit vardı. Bu pannikülitlerde, yaklaşık olarak aynı oranlarda, her üç seriye ait elemanlar da bulunuyordu (Tablo XV).

4 ve 5 Gün

Şekil 12'yi büyük görmek için üzerine tıklayınız

Şekil 12. 5 günlük Paterji: Dermiste perivasküler alanda orta derecede polimorf nüveli lökosit ve hafif derecede lenfositlerden oluşan infiltrasyon görülüyor (Olgu 21, HE, X 940).

Tablo XVI'yı büyük görmek için üzerine tıklayınız

Her birinde ikişer paterji biyopsisi bulunduğundan, bu iki grup birleştirilerek incelenmiştir. Üç olguya ait dört biyopsiden üçünde epidermiste polimorf nüveli lökositlerin oluşturduğu hafif bir eksositoz gözlenmiştir. Püstüle hiç bir kesitte rastlanmayan bu grupta, papiller ve retiküler dermişlerde hafif derecede ödem bulunmaktadır. Damar ve adneks çevresi iltihaplarında her üç seriye ait hücrenin de hafif derecede ve genellikle bulunduğu gözlenmiştir (Şekil 12). Damar lümeninde daralmaya üç, damar lümenlerinde genişleme ve damar duvarı nekrozuna birer paterji biyopsisinde rastlanmıştır. 4 günlük paterjilerde yokken, 5 günlük paterjilerin ikisinde de endotel proliferasyonu görülmüştür. Nekroz ve fibrine yalnızca bir olgunun beş günlük paterjisinde rastlandı. Bu gruptaki biyopsilerde pannikulus bulunmadığından, pannikülit durumu hakkında bir bilgi elde edilemedi (Tablo XVI).

6 ve 7 Gün

Tablo XVII'yi büyük görmek için üzerine tıklayınız
Şekil 13'ü büyük görmek için üzerine tıklayınız

Şekil 13. 7 günlük paterjide perivasküler alanda çok seyrek lenfohistiyositer elemanlar görülüyor

Tablo XVII'de görüldüğü gibi 6 günlük 2, 7 günlük 3 biyopsi bulunmaktadır ve bu gruplar da birleştirilerek incelenmiştir. Eksositoza yalnızca 7 günlük paterjilerden birinde rastlanırken, hiç bir kesitte püstül görülmemiştir. Özellikle papiller dermiste hafif bir ödem bulunmaktadır. Üç olguda ekstravasküler eritrosit infiltrasyonu vardır. Adneksler evresindeki infiltrasyon, bulunduğu zaman, üç hücre serisini de yaklaşık olarak aynı oranda içermektedir.

Damarlar çevresindeki iltihap ise, adneksler çevresindekine benzemekle birlikte, 7. gündeki daha azalmıştır (Şekil 13). Hiç bir kesitte lökositoklaziye rastlanmazken, damar lümeni daralması 6 günlük 2, damar lümeni genişlemesi 7 günlük iki kesitte gözlenmiştir. 5 paterjinin 4'ünde endotel proliferasyonu bulunmaktadır. Nekroz ve fibrinin hiç bulunmadığı bu grupta, yalnızca 7 günlük paterjilerden birinde hafif lenfosit ve histiyosit infiltrasyonu gösteren pannikülite rastlanmıştır.

3-b. Zamanlı Paterjilerde Mast Hücresi Sayıları

Tablo XVIII'i büyük görmek için üzerine tıklayınız
Şekil 14'ü büyük görmek için üzerine tıklayınız

Şekil 14. Zamanlı paterji testlerinin histopatolojisi

Zamanlı paterjilerdeki mast hücresi sayıları, Tablo XVIII'de verilmiştir. Görüldüğü gibi, Behçet'li hastaların normal önkol derisinde 12.2 ± 6.01 (S.D.) olan mast hücreleri ortalaması, 6 saatte 20.0 ± 5.09 (S.D.)'a ve 12 saatte de 31.16 ± 9.41 (S.D.)'a yükselerek maksimuma ulaşmaktadır. Daha sonra bir düşüş görülmekte ve mast hücresi ortalamaları 24 saatte 25.16 ± 11.25 (S.D.); 48 saatte 16.63 ± 4.36 (S.D.); 3 günde 17.83 ± 5.67 (S.D.); 4-5 günde 14.25 ± 2.99 (S.D.) ve 6-7 günde de 16.0 ± 6.36 (S.D.) olmaktadır. Bu gruplar, varyans analizi ile karşılaştırıldığında, farklılıkları ileri derecede anlamlı bulunmuştur (P: 5.52, p<0.001).

Zamanlı paterji testlerinin histopatolojileri ve mast hücresi sayıları, % 95 güvenilirlik sınırları ile birlikte Şekil 14'de gösterilmiştir.

    3-c. Bazı Enflamatuar Hastalıkların Lezyonlarında Mast Hücresi Sayıları

Tablo XIX'u büyük görmek için üzerine tıklayınız

Tablo XIX'da görüldüğü gibi incelenen tek pyoderma gangrenosum olgusunda 14 mast hücresi sayılmışken; 4 pemphigus vulgarisde ortalama 8.3 ± 6.5 (S.D.); 9 psoriasislide 9.3 ± 8.5 (S.D.); 3 kronik dermatitli hastada 10.3 4 6.0 (S. D.); 2 liken ruber planusda 6.5 ± 3.5 (S. D.); 2 diskoid lupus eritematosusta 6.0 ve 2 allerjik vaskülitte de ortalama 2.0 mast hücresi bulunmaktadır. Bu kontrol grubunun mast hücresi ortalaması 3.48 ± 6.6 (S.D.)'dır. Behçet'li hastaların 12 saatlik paterjilerinin mast hücresi sayılarıyla karşılaştırıldığında aradaki fark ileri derece anlamlı bulunmuştur (t: 6.885, p<0.001). Aynı biçimde, aftöz ülserler (t: 6.354, p<0.001) ve genital ülserler (t:6.797 p<0.001) ile yapılan karşılaştırmalar da ileri derecede anlamlıdır.

III. SEMİKANTİTATİF HİSTAMİN TAYİNİ

Tablo XX'yi büyük görmek için üzerine tıklayınız
Tablo XXI'i büyük görmek için üzerine tıklayınız

Behçet hastalarında Compound 48/80 ve serum fizyolojik ile yapılan intrakutan testlerin sonuçları Tablo XX'de verilmiştir. Compound 48/80 ile birinci gün ortalama 107.6 ± 71.3 (S.D.) mm2'lik bir yanıt alınırken, ikinci günün yanıtı ortalama 71.6±42.9 (S.D.) mm'ye düşmektedir. Aralarındaki farklılık anlamlıdır (t: 2.557, p<0.05). Serum fizyolojiğe ise birinci gün 19.1 ± 12.2 (S.D.) mm2 biçiminde alınan yanıt, ikinci gün ortalama 25.4 ± 22.7 (S.D.) mm2'ye yükselmiştir. Aralarındaki fark anlamsızdır (t: 0.79, p>0.3).

Şekil 15'i büyük görmek için üzerine tıklayınız

Şekil 15. Compound 48/80 ve serum fizyolojik enjeksiyonlarından alınan sonuçların Behçet hastaları ve kontrollerde karşılaştırılması

Kontrol grubunda, Compound 48/80 ile birinci gün ortalama 144.0 ± 61.6 (S.D.) mm2'lik, ikinci gün ise ortalama 50.1 ± 28.5 (S.D.) mm2'lik yanıtlar alınmıştır. Bunların arasındaki farklılık ileri derecede anlamlıdır (t: 5.1, p<0.001). Aynı grupta serum fizyolojik ile birinci gün ortalama 26.5 ± 19.3 (S.D.); ikinci gün 14.2 ± 15.2 (S.D.) mm2'lik yanıtlar alınmıştır. Buradaki farklılık da anlamlıdır (t: 2.54, p<0.05).

Compound 48/80 ile alınan sonuçlar, Behçet hastaları ve kontrollerde ortalamaların t testi ile karşılaştırıldığında, farklılığın anlamlı olduğu görülür (t: 2.460, p<0.05). Serum fizyolojik ile alınan sonuçlar aynı biçim de karşılaştırıldığında ise sonuç anlamsızdır (t: 2.031, 0.10>p>0.05). Şekil 15'de tüm bulgular gösterilmiştir.

IV. ÇEŞİTLİ MADDELERLE YAPILAN PATERJİ TESTLERİ


Tablo XXII'yi büyük görmek için üzerine tıklayınız

Toplu sonuçların Tablo XXII'de verildiği bu grupta incelenen 10 hastadan 9'unda serum fizyolojikle yapılan paterji testi pozitif, birinde ise negatifti. Paterjisi negatif olan bu olguda, metil prednizolon ve kolşisinle yapılan testler de negatif sonuç verirken; disodyum kromoglikat, otolog ve homolog serumlar pozitif sonuç verdiler. Bu olgudaki ilginç bir nokta da, negatif paterjilerin tümünün de, 72 saat sonunda birer pozitif olmalarıydı. Bir olguda ise, (Olgu 25), kolşisin solüsyonu ile yapılan testte, 48 saat sonunda şiddetli bir eriteme karşılık, papül ya da püstül saptanmadı ve bu testin sonucu negatif olarak değerlendirildi. Kullanılan maddelerden metil prednizolon dışında hemen hemen idantik sonuçlar alındı. Metil prednizolon solüsyonu ile yapılan paterji testleri, serum fizyolojikle yapılan paterji testleriyle karşılaştırıldığında, dokuz olgudan ikisinde testin negatifleştiği, ikisinde aynı kaldığı, beşinde de pozitifliğin azaldığı. Bu iki grubun istatistik olarak karşılaştırılmasında pozitif değerlerin toplamından yararlanıldı. Sonra da, en yüksek pozitiflik derecesi olan 3 ile olgu sayısı çarpılarak, teorik olarak maksimum pozitiflik skorları elde e dil di (Serum fizyolojik grubu için 3x10, metil prednizolon grubu için 3x9). Bu iki değer kullanılarak, serum fizyolojik grubundaki 17/30 pozitiflik oranıyla metil prednizolon grubundaki 6/27 pozitiflik oranı % testi ile karşılaştırıldı ve aralarındaki farklılığın anlamlı olduğu bulundu (c2: 7.019, sd: 1, p< 0.01). Serum fizyolojik grubu ile aynı biçimde yapılan kolşisin, disodyum kromoglikat, otolog serum ve homolog serum gruplarının karşılaştırılmaları ise anlamsız bulundu (Sırasıyla p>0.90; p>0.90; p>0.50; p>0.30).

Otolog ve homolog serumlar, 10 olgunun tümünde de pozitif sonuçlar verdiler. Otolog serumun, homolog serumdan daha kuvvetli pozitif sonuçlar vermesinin de anlamsız olduğu saptandı (c2: 1.683, sd:1, p>0.10).

Tartışma